
Burası neresi böyle, kapkaranlık. Baktığım yeri görebiliyorum, ama baktığım yer dışında her şey karanlıklaşıyor. Gözlerim, içimde kalmış olan son bir kaç iyi şey sayesinde aydınlatıyor etrafı. Ayağıma takılan bir şeyler yok. Bu karanlık benim kafamdaki düşüncelerden daha toplu. Nasıl gelmiştim buraya ? Hatırlıyorum aldığım bir mesajdan sonra karardı her yer. Boğuluyorum. İçim öfke dolu. Konuşmak, konuşmak, daha fazla konuşmak istiyorum. İstiyorum ama konuştukça azalmıyor ki bu öfke. Bu öfkenin bir sahibi var ki, onunla konuşmaya cesaretim yok. Bu öfkenin sahibinden daha da haklı mıyım karar veremiyorum. Konuştuktan sonra bir de pişmanlıkla yaşayamam, o yüzden susuyorum. Kızgınlıkla yaşanmıyor ama öfkem o kadar büyük ki affetmeye yanaşamıyorum. Affetmek.. Aslında gülümsediğinde affediyorum onu. Çünkü bu karanlığın içinde gözlerime ışık veren iyi şeyler gibi, onun gülümsemesinin altında da iyi şeyler var. Gülümsemesinin altında ki iyi şeyler yetmiyor bana. Ağlasın istiyorum, acı çeksin. Acı çekerken de hatırlasın beni. İntikamcı biri miyim bilmiyorum ama, ben insanları anlamayı önemserim. Ağaçtan düşmeyen beni anlayamaz diyen Nasreddin Hoca misali, gözlerinden akıtmadan bir kaç damla inanmayacağım o gülümsemenin gerçekliğine. Karanlık korkutmuyor ki beni. Nefret size yüktür kurtulun diyorlar, hayat kısa gülün eğlenin, üzüntünün bi anlamı yok.. İnanmıyorum ben bunlara. Hayatıma giren her kimse, hayatımda ki her an benim hayatımın bütününü oluşturuyorsa, bazılarından acelece kurtulmak haksızlık gibi geliyor . Anlama inanırım ben, yaşanan her şeyin anlamlı olduğuna. Kendinizi sevin falan diyorlar. Kendimi seviyorum işte ben, hemde bütün karanlık tarafımla. Her şeyin bir anlamı var dediysem de, her şeyin pozitif bi tarafının olmasından bahsetmiyorum. Yoksa yoktur. Karanlık dağılıyor gibi, yada gözüm alışıyor. Zamanla geçer diyorlar ya onun gibi.Düşünüyorum da, hep alışılmış bir karanlığın içinde miyiz acaba?
Yorumlar
Yorum Gönder